1. Anasayfa
  2. Yargı Kararlarıyla Serisi

Sit Alanından Çıkarma Ve Sit Derecesi Düşürme (Yargı Kararlarıyla)


0

Sit Alanından Çıkarma Ve Sit Derecesi Düşürme (Yargı Kararlarıyla)

1. SİT Statüsünün Mülkiyet Hakkı Üzerindeki Etkisi

SİT statüsü, taşınmazların doğal, kültürel veya tarihî özelliklerini korumak amacıyla uygulanan idari bir sınırlamadır. Bu statü, taşınmaz üzerindeki yapılaşma hakkını kısıtladığı gibi, malikin tasarruf yetkilerini de önemli ölçüde sınırlar. SİT kararıyla birlikte, yapı ruhsatı alınamamakta, imar uygulamaları durdurulmakta ve taşınmazın ekonomik değeri ciddi şekilde azalmaktadır.

Ancak uygulamada, bazı SİT kararlarının yeterli bilimsel temele dayanmadan alındığı, taşınmazın güncel durumunu yansıtmadığı veya uzun süredir güncellenmediği görülmektedir. Bu durum, taşınmaz malikini belirsizlik içinde bırakmakta ve mülkiyet hakkının etkili şekilde kullanılmasını engellemektedir.
Kamu yararı gözetilerek yapılan koruma faaliyetleri elbette önemlidir. Ancak bu koruma, somut verilere dayanmalı ve bireyin mülkiyet hakkını tamamen ortadan kaldıracak şekilde uygulanmamalıdır. Aksi hâlde, anayasal güvence altındaki temel haklardan biri olan mülkiyet hakkı zedelenmiş olur.
Bu çalışmada, SİT kararlarının yasal dayanakları, türleri, statü değişikliği için izlenmesi gereken yollar ve bu konuda verilmiş yargı kararları ele alınacaktır.

2. SİT Nedir? Türleri ve Sınıflandırma Kriterleri

SİT, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması amacıyla getirilen sınırlamalı bir statüdür. Bu statü, ilgili taşınmazın tarihî, kültürel, arkeolojik veya doğal niteliklerine göre belirlenir ve taşınmazın kullanım hakkını önemli ölçüde etkiler. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 2012 tarihli “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik” bu alandaki temel düzenlemeleri oluşturur.
Sit alanları, taşınmazın taşıdığı niteliğe göre dört ana gruba ayrılır:

a) Doğal Sit Alanları

Doğal sit alanları, ekolojik ve jeolojik yapısı itibarıyla korunması gereken alanlardır. 01.07.2022 tarihli ve 113 sayılı İlke Kararı ile bu alanlar üçe ayrılmıştır:
Kesin Korunacak Hassas Alanlar: Yapılaşma ve madencilik faaliyetleri tamamen yasaktır.
Nitelikli Doğal Koruma Alanları: Sınırlı insan faaliyetine izin verilir.
Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanları: Düşük yoğunluklu kullanım mümkündür.

Danıştay içtihatlarında da doğal sit derecesinin belirlenmesinde bilimsel araştırmaların önemi vurgulanmıştır.
Örnek:
Danıştay 14. D., E. 2011/9035, K. 2013/1698, T. 12.3.2013
“Doğal sit özelliğinin devam edip etmediği yönünde bilimsel esaslara dayalı değerlendirme yapılmadan verilen kararlar eksik incelemeye dayalıdır.”

b) Arkeolojik Sit Alanları

Arkeolojik sit alanları, eski uygarlıklara ait kalıntıların bulunduğu bölgelerdir. Üç dereceye ayrılır:
1. Derece: Yapılaşmaya kesin olarak izin verilmez.
2. Derece: Koruma ağırlıklıdır, kısıtlı kullanım mümkündür.
3. Derece: Kontrollü yapılaşmaya imkân tanınabilir.
Danıştay uygulaması, arkeolojik sit alanlarında da somut bulgulara ve alanın niteliğine göre derecelendirme yapılması gerektiğini belirtmektedir.
Örnek:
Danıştay 14. D., E. 2014/100, K. 2016/774, T. 10.2.2016
“Tapınakla ilgisi bulunmayan, uzak mesafede ve yapılaşma açısından farklılık gösteren taşınmazların 3. derece arkeolojik sit alanı kapsamından çıkarılması hukuka uygundur.”

c) Kentsel Sit Alanları
Kentsel sit alanları, belirli bir dönemin mimari ve estetik özelliklerini taşıyan yerleşim alanlarıdır. Bireysel yapıların değil, bütünlük oluşturan kentsel dokunun korunması esastır. Bu alanlarda koruma planları doğrultusunda sınırlı yapılaşma mümkündür.

d) Tarihî Sit Alanları
Tarihî olayların gerçekleştiği, millî veya askerî tarih bakımından önemi olan alanlardır. Koruma gerekçesi, taşınmazın fiziksel özelliklerinden çok, tarihsel anlamına dayanır.

Sınıflandırma Kriterlerinin Hukuki Önemi

Sit sınıflandırmaları yalnızca tanımsal olarak değil, uygulamada koruma düzeyini ve mülkiyet üzerindeki sınırlamaları doğrudan belirlemektedir. Bu nedenle, sınıflandırma yapılırken:
-Bilimsel raporlar,
-Alanın fiilî durumu,
-Tarihî veya doğal nitelikler,
Önceki yapılaşmalar dikkate alınmalıdır.

Örnek:
Danıştay 14. D., E. 2011/6211, K. 2013/1066, T. 19.2.2013
“Sit alanından çıkarma mümkün değilse derecenin düşürülmesi talebi de değerlendirilmelidir. Bilimsel temelden yoksun ret kararı hukuka aykırıdır.”

3. SİT Statüsünün Gözden Geçirilmesi Süreci: Başvuru Usulü ve Yönetimsel Aşamalar

Bir taşınmazın SİT statüsünde değişiklik yapılabilmesi için, idari başvuru süreci doğru biçimde işletilmeli ve başvuru, mevzuatta belirtilen kurullara yönlendirilmelidir. Bu süreçte esas olan, taşınmazın mevcut durumu ile sit niteliği arasında bilimsel temelli bir değerlendirme yapılmasıdır. Bu değerlendirme, başvurucunun talebi üzerine yetkili idarelerce yürütülmektedir.

3.1. Başvuru Makamı ve Süreç

Sit statüsünün kaldırılması, değiştirilmesi veya sit derecesinin düşürülmesi talepleri için başvuru süreci, taşınmazın niteliğine göre iki ayrı kurum üzerinden yürütülür:
Doğal sit alanlarında: Başvuru, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü aracılığıyla yapılır. Başvuru dosyası, Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü tarafından incelenerek Bölge Komisyonu’na sunulur. Nihai karar, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından verilir.
Arkeolojik, tarihî ve kentsel sit alanlarında: Başvuru, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na iletilmek üzere Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü aracılığıyla yapılır.
Bu süreçte, başvuruya ek olarak ekolojik temelli bilimsel araştırma raporu, jeolojik etütler, tapu belgeleri, imar durumu gibi teknik belgelerin irdelenmesi gereklidir.

📌 Danıştay 14. D., E. 2016/3527, K. 2017/272, T. 24.1.2017
“Doğal sit alanından çıkarma başvurusu, üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzmanlardan oluşturulmuş bir bilirkişi heyeti ile değerlendirilmelidir. Bilimsel temele dayalı rapor, kararın isabetli olup olmadığını belirlemede asli unsurdur.”

3.2. Kurulların Yetki ve Görev Dağılımı

Başvuru sürecinde yetki karmaşası yaşanmaması adına, işlemin yetkili merci tarafından tesis edilip edilmediği dikkatle incelenmelidir. Zira uygulamada, kurul müdürlükleri tarafından doğrudan işlem tesis edilmesi nedeniyle yetki yönünden hukuka aykırı kararlarla karşılaşılmaktadır.
📌 Danıştay 14. D., E. 2018/838, K. 2018/3247, T. 2.5.2018
“Taşınmazın sit alanından çıkarılması istemi, kurul müdürlüğü tarafından değil, kurulun kendisi tarafından değerlendirilmelidir. Müdürlük tarafından doğrudan işlem tesis edilmesi yetki yönünden sakattır.”
📌 Danıştay 14. D., E. 2011/1969, K. 2013/637, T. 6.2.2013
“Başvurunun, kurul müdürlüğü tarafından doğrudan reddi yetki aşımı oluşturur. Kurulun karar vermesi gerekir.”
3.3. Bilimsel Gerekçelendirme ve Raporun Rolü

Başvuruların değerlendirilmesinde yalnızca taşınmazın fiziki durumu değil; doğal yapısı, ekolojik değeri, kültürel katmanı, önceki tescil kararlarının dayanakları gibi unsurlar da dikkate alınır. Bu nedenle sunulan bilimsel raporun:
-Yetkin kurumlarca hazırlanmış olması,
-Saha çalışmasına dayanması,
-Mevsimsel gözlem periyotlarını içermesi,
-Alanın güncel durumunu belgelemesi gerekir.
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2298 E., 2023/930 K. (Sedef Adası)
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2297 E., 2023/929 K. (Kaşık Adası)
“Koruma statüsü değişiklikleri, yetersiz ve kısa süreli bilimsel çalışmalara dayandırılamaz. Mevsimsel döngülerin tamamını içermeyen tespitler ile yapılan derecelendirme işlemleri, koruma ilkesine ve kamu yararına aykırıdır.”

4. Hukuki Süreç: İdari Başvuru, İtiraz ve İptal Davaları

Sit statüsünün kaldırılması ya da sit derecesinin düşürülmesi taleplerinin reddedilmesi hâlinde, başvuru sahibi, idari yargı mercileri önünde iptal davası açma hakkına sahiptir. Ancak bu süreç, belirli usul kurallarına ve süre şartlarına tabidir. İdari başvuru yollarının doğru işletilmemesi veya yetkisiz makamlara yapılan talepler, davanın esasına girilmeden reddedilmesine yol açabilir.

4.1. Zorunlu Olmayan (İhtiyari) İtiraz Yolu

Koruma kurulu veya komisyon kararlarına karşı, doğrudan iptal davası açılabileceği gibi, öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurularak Koruma Yüksek Kurulu’na itiraz edilmesi de mümkündür.
📌 Dayanak:
2863 sayılı Kanun m.61
İlgili Yönetmelik m.18
📌 Usul:
Tebliğ veya ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde itiraz başvurusu yapılmalıdır.
Uygun görülürse başvuru Yüksek Kurul gündemine alınır ve en geç 3 ay içinde karara bağlanır.
30 gün içinde sonuçlandırılmayan başvurular zımnen reddedilmiş sayılır.
Zımni ret hâlinde, dava açma süresi kaldığı yerden devam eder.
Bu yol ihtiyari olsa da, idari kararın düzeltilmesi ihtimalini ortadan kaldırmamak adına çoğu zaman önerilmektedir.

4.2. Doğrudan İdareye Başvuru (İYUK m.11)

Başvuru sahibi, dava açmadan önce idareye, işlemin kaldırılması, geri alınması veya değiştirilmesi amacıyla doğrudan başvuruda bulunabilir.
📌 Bu başvuru, dava açma süresini durdurur.
📌 Açık veya zımni ret üzerine kalan sürede iptal davası açılabilir.
📌 Başvurunun yanıtlanmaması hâlinde 60 günlük dava açma süresi, 30 günlük zımni ret süresinin sonunda işlemeye başlar.

4.3. Başvuru Süresi ve Strateji

Tebliğ veya ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde dava açılabilir.
Süre geçmişse, yeni bir talep ile idareye başvurulup alınacak açık/zımni ret kararına karşı dava açılabilir.
Bu sayede davacı, usul yönünden ret riski olmadan yargı yolunu yeniden kullanabilir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2011/6211, K. 2013/1066, T. 19.2.2013
“Başvuruda yalnızca sit alanından çıkarma değil, bunun mümkün olmaması hâlinde derecenin düşürülmesi de talep edilmiştir. İdarece her iki istemin değerlendirilmesi gerekirken yalnızca birine cevap verilmesi, işlemin eksik tesis edildiğini gösterir.”

4.4. Dava Açılabilirlik (Menfaat) Ehliyeti

İptal davası açılabilmesi için başvurucunun:
İşlemden doğrudan ve kişisel olarak etkilenmesi (sübjektif ehliyet),
İşlemin kamu düzenini ilgilendiren yönüyle ilgisinin bulunması (objektif ehliyet) gerekir.
📌 Danıştay İDDK., E. 2015/5041, K. 2018/89, T. 22.1.2018
“Zilyetlik, malik olmasa bile dava ehliyeti bakımından yeterli olabilir. Taşınmaz üzerindeki işlem, başvurucunun meşru menfaatini etkiliyorsa dava açma hakkı doğar.”
📌 Danıştay 14. D., E. 2015/10040, K. 2016/3979, T. 16.5.2016
“Dava açıldıktan sonra taşınmazın üçüncü kişiye devri, dava ehliyetini ortadan kaldırır. Bu durumda dava reddedilir.”
📌 Dernekler Açısından:
Kültür, çevre, arkeoloji gibi alanlarda faaliyet gösteren ve tüzüğünde bu doğrultuda dava açma yetkisi olan dernekler de, menfaat ehliyetine sahiptir.

5. Yargı Denetimi ve Karar İçtihatları Işığında Kriterler

Sit statüsünün kaldırılması veya sit derecesinin düşürülmesine ilişkin işlemler, idari yargının denetimine tabidir. Mahkemeler, yalnızca şekli usul eksikliklerini değil, işlemin dayandığı bilimsel verilerin yeterliliğini ve kararın taşınmazın fiilî durumu ile olan uyumunu da denetler. Bu noktada, yargı içtihatlarında şekillenen bazı temel kriterler öne çıkmaktadır.

5.1. Bilimsel Rapor Yeterliliği ve Tarafsızlık

Sit kararlarının iptali taleplerinde mahkemeler, işlemin dayanağı olan bilirkişi raporlarının:
Bilimsel içeriğini,
Gözlem süresini,
Uzmanlık alanlarını
yakından incelemektedir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2016/3527, K. 2017/272, T. 24.1.2017
“Bilirkişi heyetinin üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzmanlardan oluşturulması gerekir. Ayrıca, başvuru sahibince sunulan Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu da mahkemece dikkate alınmalı ve değerlendirilmelidir.”
📌 Danıştay 14. D., E. 2013/7711, K. 2015/1341, T. 24.2.2015
“Doğal ve arkeolojik sit nitelendirmesi gibi farklı uzmanlık alanlarını ilgilendiren konularda, yalnızca arkeolog ve biyologların raporu yeterli görülmemiş; peyzaj mimarı gibi uzmanların da görüşünün alınması gerektiği ifade edilmiştir.”

5.2. Sit Niteliğinin Fiilen Kaybolması

Bazı davalarda taşınmazın bulunduğu alanda yoğun yapılaşmanın gerçekleştiği ve bu yapılaşmanın sit niteliğini fiilen ortadan kaldırdığı iddia edilmiştir. Ancak Danıştay, yapılaşmanın varlığının tek başına sit kararını geçersiz kılmayacağını, sit tescilinin önceki değerlendirmelere dayandığını ve kazanılmış hak doğurmadığını vurgulamaktadır.
📌 Danıştay 14. D., E. 2012/4335, K. 2012/6049, T. 26.9.2012
“Sit alanı ilanından önce ruhsat almış yapılar dikkate alınarak karar verilmişse, sonradan oluşan yapılaşma sit özelliğini ortadan kaldırmaz. Bilirkişi raporunda yalnızca yapılaşma varlığına dayanarak verilen görüşler hukuken geçerli kabul edilmemiştir.”

5.3. Koruma Bandının Orantısız Genişliği

Koruma alanı belirlenirken, çevredeki değerlerle somut ilişki kurulmalıdır. Aksi hâlde sit kararının orantısız olduğu ve taşınmazın bu alanla ilgisiz şekilde kapsam içine alındığı kabul edilir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2014/100, K. 2016/774, T. 10.2.2016
“Uyuşmazlık konusu taşınmaz ile koruma altına alınan X2 Tapınağı arasında mesafe büyüktür ve arada birçok yapılaşma vardır. Bu durumda, taşınmazın 3. derece arkeolojik sit alanından çıkarılması gereklidir.”

5.4. Yetersiz Gözleme Dayanan Derecelendirme

Sit derecesinin belirlenmesi, yalnızca kısa süreli saha çalışmalarına değil, uzun dönemli ve mevsimsel gözlemlere dayanmalıdır. Aksi hâlde, alınan kararlar bilimsel temelden yoksun olur.
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2297 E., 2023/929 K. (Kaşık Adası)
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2298 E., 2023/930 K. (Sedef Adası)
“Mevsimsel döngüyü içermeyen, kısa süreli ve eksik bilimsel çalışmalarla alınan koruma kararları hukuka aykırıdır. Derece düşürme işlemleri bu şekilde yapılamaz.”

5.5. Eksik veya Yanıltıcı Bilirkişi Değerlendirmesi

Mahkemeler, bilirkişi raporlarında bilimsel eksiklik tespit ettiğinde, yeni bilirkişi heyeti oluşturulmasını talep etmektedir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2011/10182, K. 2013/2215, T. 27.3.2013
“Eksik bilimsel gerekçelere dayanan raporlarla uyuşmazlık çözülemez. Uygun uzmanlık alanlarından yeni bilirkişiler görevlendirilerek yeniden keşif yapılmalıdır.”

5.6. Hem Sit Alanından Çıkarma Hem de Derece Düşürme Talebi

Bazı başvurularda, başvuru sahibi birinci talep olarak alanın sit statüsünden çıkarılmasını, ikinci seçenek olarak ise derecesinin düşürülmesini talep etmektedir. İdarenin yalnızca ilk talebi değerlendirerek ikinci kısmı cevapsız bırakması hukuka aykırıdır.
📌 Danıştay 14. D., E. 2011/6211, K. 2013/1066, T. 19.2.2013
“Talep yalnızca sitten çıkarma değil, çıkarma mümkün değilse derecenin düşürülmesi şeklindedir. İdare, her iki talebi birlikte değerlendirmekle yükümlüdür.”

6. Dava Açılabilirlik Ehliyeti ve Derneklerin Rolü

Sit statüsünün kaldırılması veya derecesinin düşürülmesi taleplerine ilişkin işlemlere karşı açılacak iptal davalarında, davacının dava açma ehliyetine sahip olup olmadığı hususu, davanın esasına girilmeden önce mahkemelerce değerlendirilen temel bir ön sorundur. Bu kapsamda, mülkiyet durumu, kişisel ve meşru menfaat ilişkisi ile derneklerin tüzükleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmaktadır.

6.1. Malik ve Zilyet Ayrımı

Genel ilke olarak, taşınmazın maliki dava açma ehliyetine sahiptir. Ancak bazı durumlarda, malik olmamakla birlikte taşınmaz üzerinde fiilî bir tasarruf hakkı bulunan zilyetlerin de dava açabileceği kabul edilmektedir.
📌 Danıştay İDDK., E. 2015/5041, K. 2018/89, T. 22.01.2018
“Dava konusu koruma kurulu kararı, davacının zilyedi olduğu ve 6292 sayılı Kanun kapsamında mülkiyetini kazanabileceği taşınmazla ilgili haklarını sınırlandırıcı nitelikte olup, davacının güncel ve kişisel menfaati bulunduğu kabul edilmiştir.”

6.2. Satış Sonrası Ehliyetin Sona Ermesi

Dava açıldıktan sonra dava konusu taşınmazın el değiştirmesi hâlinde, önceki malik artık dava konusu işlemden etkilenmeyeceğinden, dava ehliyeti sona ermiş olur. Bu durumda mahkeme, davayı ehliyet yönünden reddetmektedir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2015/10040, K. 2016/3979, T. 16.05.2016
“Taşınmazın üçüncü bir kişiye satışının yapıldığı, davacı şirketin güncel bir menfaatinin kalmadığı, bu nedenle davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerektiği kabul edilmiştir.”

6.3. Derneklerin Dava Ehliyeti

Sit kararları çoğu zaman yalnızca bireysel hakları değil, kamu düzeni ve çevre koruma gibi alanları da doğrudan etkilediğinden, bu alanda faaliyet gösteren derneklerin dava açma yetkisi yargı kararlarıyla kabul edilmektedir.
📌 Kriterler:
Derneğin tüzüğünde, kültürel, çevresel veya arkeolojik değerlerin korunmasına yönelik faaliyet yürüttüğü açıkça belirtilmiş olmalıdır.
Dava konusu işlemle dernek arasında amaç yönünden doğrudan bir ilişki kurulabilmelidir.

6.4. Ehliyet Değerlendirmesinde Yaklaşım

Danıştay, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin işlemlerde sübjektif menfaatin varlığını geniş yorumlamakta, yalnızca hak ihlali değil, meşru ve kişisel menfaatin varlığını yeterli görmektedir. Ancak bu yaklaşım mutlak değildir. Kira ilişkisi veya ticari amaç gibi özel menfaatlere dayalı davalarda ehliyet daha dar yorumlanabilmektedir.

7. Yargı Kararları Sonrası Sit Statüsünün Değerlendirilmesi ve İptal Kararının Etkisi

İdari yargı mercilerince verilen iptal kararları, yalnızca dava konusu işlemi ortadan kaldırmakla kalmaz; aynı zamanda idareyi yeni bir işlem tesis etmeye de zorunlu kılar. Sit kararlarının iptali hâlinde, ilgili kurul veya komisyonun mevcut durum ve gerekçeler ışığında yeniden değerlendirme yapması gerekir.

7.1. Sit Statüsü ve Derecesi İptal Edildiğinde Ne Olur?

Bir taşınmazın sit statüsü veya derecesi mahkeme kararı ile iptal edildiğinde:
İlgili kurul, iptal kararında belirtilen gerekçelere göre yeniden değerlendirme yapmakla yükümlüdür.
Eski karar geçerliliğini yitirir.
Yeni karar alınmadan önce statüyle bağlantılı işlemlerin (imar yasağı, ruhsat reddi vb.) uygulanması hukuken sorunlu hâle gelir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2011/6211, K. 2013/1066, T. 19.2.2013
“Sit statüsünün kaldırılması mümkün değilse, sit derecesinin düşürülmesi talebinin de değerlendirilmesi gerekir. Mahkeme, iptal kararı sonrasında idareye yeniden değerlendirme sorumluluğu yüklemektedir.”

7.2. Planlama Kararlarına Etkisi

Sit statüsünün yargı kararıyla iptali, bu statüye dayanılarak hazırlanan koruma amaçlı imar planlarını ve yapılaşma sınırlamalarını da doğrudan etkiler. Planların hukuki dayanağı ortadan kalktığı için, bu planların geçerliliği de tartışmalı hâle gelir.
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2297 E., 2023/929 K. (Kaşık Adası)
📌 İstanbul 12. İdare Mahkemesi, 2021/2298 E., 2023/930 K. (Sedef Adası)
“Sürdürülebilir koruma alanı statüsü bilimsel temelden yoksun şekilde belirlendiğinden iptal edilmiştir. Bu iptalle birlikte, planlarda öngörülen yapılaşma, nüfus yoğunluğu ve kullanım kararlarının yasal dayanağı ortadan kalkmıştır. Plan bütün olarak hukuken sakatlanmıştır.”
Bu kararlar, koruma statüsünün plan üzerindeki belirleyici rolünü açıkça ortaya koymakta, statü iptali hâlinde plan kararlarının da geçersiz hâle gelebileceğini göstermektedir.

7.3. Kazanılmış Hak Meselesi

İptal kararı, kural olarak geriye yürür ve dava konusu işlemi ilk günden itibaren geçersiz kılar. Ancak, bazı hâllerde kazanılmış hak iddiaları gündeme gelebilir. Mahkemeler bu iddiaları:
-Kararın kesinleşme tarihi,
-İptal gerekçesinin ağırlığı,
-Başvuru zamanlaması,
-İdarenin takdir yetkisinin sınırları
gibi ölçütlere göre değerlendirmektedir.
📌 Danıştay 14. D., E. 2012/4335, K. 2012/6049, T. 26.9.2012
“Sit alanı kararından önce alınmış ruhsatlar dikkate alınabilir; ancak bu ruhsatlar daha sonra sit alanı belirlenmişse, yapılaşma kazanılmış hak doğurmaz. Sit kararı bu yapılaşmalar göz önünde bulundurularak alınmışsa, yapılaşma gerekçesiyle sit statüsü kaldırılamaz.”

7.4. İdarenin Yeni İşlem Tesis Etme Yükümlülüğü

Mahkeme iptal kararı verdikten sonra, idare aynı yönde işlem tesis edemez. Aynı eksiklikleri taşıyan, önceki gerekçeyi yineleyen işlemler yeni davalarda da iptal edilir. İdarenin, iptal gerekçesine uygun biçimde yeniden değerlendirme yapması gerekir.
📌 Danıştay 6. D., E. 2015/6764, K. 2017/6854, T. 27.9.2017
“Uzun yıllar boyunca taşınmazın kullanımının fiilen engellenmiş olması, mülkiyet hakkının özüne müdahale niteliğindedir. İdarenin ret kararı bu yönüyle mülkiyet hakkını ihlal etmektedir. Başvuruya verilen ret cevabı hukuka aykırıdır.”

8. Sonuç: Bilimsel Gerekçesiz Koruma, Korumaz – Kamu Yararı Kılığındaki Keyfilik

Taşınmazların sit alanı ilan edilmesi ya da mevcut sit derecelerinin korunması, ancak bilimsel, güncel ve nesnel verilere dayandığında kamu yararına hizmet eder. Aksi hâlde, koruma kararı yalnızca hukuki bir araç değil, aynı zamanda keyfi bir müdahale aracına dönüşür. Bu da, Anayasa’nın 35. maddesiyle güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkını anlamsızlaştırır.
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan durum, geçmişte alınmış sit kararlarının güncellenmeden sürdürülmesi; bilimsel değeri tartışmalı raporlara dayanarak derece belirlenmesi ya da sit alanı içinde olmayan taşınmazların geniş koruma bantları içine alınarak hukuki belirliliğin ortadan kaldırılmasıdır. Bu uygulamalar, mülkiyetin ekonomik değerini düşürmekte; yatırım, kullanım ve tasarruf özgürlüklerini ciddi şekilde sınırlamaktadır.
Yargı kararları ise bu konuda açık bir denetim çizgisi ortaya koymuştur:
Koruma statüsünün belirlenmesinde eksik ve yüzeysel bilimsel raporlar geçerli gerekçe oluşturmaz.
Sit alanından çıkarma mümkün değilse, derece düşürme talebi mutlaka değerlendirilmelidir.
Koruma statüsü iptal edilen alanlara ilişkin imar planları ve yapılaşma kararları da hukuki dayanağını kaybeder.
Sonuç olarak, çevresel ve kültürel değerlerin korunması elbette kamu yararının bir gereğidir. Ancak bu koruma, kişisel hakları göz ardı eden, güncelliğini kaybetmiş, bilimsel temelden yoksun kararlarla değil; nesnel ölçütlere dayalı, denetlenebilir ve dengeli bir yaklaşımla sağlanmalıdır.
Sit kararlarının yalnızca koruma amacı taşıması yetmez. Bu kararların aynı zamanda hukuka uygun, gerekçeli ve ölçülü olması gerekir. Aksi takdirde, “koruma” adı altında bir hak ihlali ortaya çıkacak; kamu yararı kisvesi altında mülkiyet hakkı zedelenmiş olacaktır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir